İçeriğe geç

Hammurabi Kanunları kaç tane ?

Hammurabi Kanunları Kaç Tane? İnsan Davranışlarının Psikolojik Köklerine Yolculuk

Bir Psikoloğun Gözünden: İnsan Davranışını Anlamanın En Eski Denemesi

Bir psikolog olarak, tarihin ilk yazılı yasalarına bakarken aklıma hep aynı soru gelir: İnsan neden kurallara ihtiyaç duyar?

Davranışlarımızı yönlendiren görünmez bir vicdan mı vardır, yoksa dışarıdan gelen bir otorite mi bizi “doğru”ya yönlendirir?

Hammurabi Kanunları, bu soruya insanlık tarihinin en eski cevaplarından biridir. M.Ö. 18. yüzyılda Babil Kralı Hammurabi tarafından yazılan bu kanunlar, sadece bir hukuk metni değil, aynı zamanda insan zihninin düzen arayışının yansımasıdır.

Toplamda 282 maddeden oluşan bu yasa seti, insan davranışlarını ödül-ceza dengesiyle biçimlendiren ilk sistematik çabayı temsil eder.

Ama esas ilginç olan şu: Bu kanunlar, yalnızca toplumu değil, insan psikolojisinin karanlık ve aydınlık yanlarını da düzenlemeye çalışmıştır.

Bilişsel Psikoloji Perspektifi: Düşünen Zihin Neden Kurala Bağlanır?

Bilişsel psikoloji, insanın nasıl düşündüğünü, bilgi işleme biçimlerini ve karar mekanizmalarını inceler. Hammurabi Kanunları bu açıdan bir “bilişsel çerçeve” oluşturur.

İnsan zihni, belirsizlikten hoşlanmaz. Kaos, zihinsel bir tehdit olarak algılanır. Bu nedenle düzenli, yazılı ve belirli kurallar; bireylerin geleceği öngörmesini sağlar.

Hammurabi’nin “Göze göz, dişe diş” ilkesi de bu öngörü sisteminin bir parçasıdır. Çünkü insanlar için adaletin tanımı, belirsizliğin giderilmesidir. Bilişsel tutarlılık teorisine göre, insan davranışlarının çoğu, içsel bir denge arayışından doğar. Yasa, bu dengeyi dışsallaştırır.

Bir insan, cezanın kesin olduğunu bilirse, davranışlarını bilişsel olarak kontrol etmeye daha yatkın hale gelir.

Kısacası, Hammurabi Kanunları sadece toplumu değil, zihinsel düzenimizi de inşa etmeye çalışmıştır.

Duygusal Psikoloji Perspektifi: Korku, Suçluluk ve Güven

İnsanı kurallara uymaya iten en güçlü duygulardan biri korkudur.

Hammurabi Kanunları’nda cezalar serttir:

Birini öldürürsen öldürülürsün, çalarsan elin kesilir, borcunu ödemezsen köle olursun.

Bu cezalar, bireylerin duygusal sistemine doğrudan etki eder.

Fakat bu noktada yalnızca korku değil, suçluluk ve güven duyguları da devreye girer.

Korku, bireyi cezadan kaçınmaya iterken; suçluluk, toplumun değerleriyle uyum içinde kalma isteğini doğurur.

Güven ise adaletin öngörülebilirliğiyle ilişkilidir: İnsan, kuralın herkese eşit uygulanacağını bildiğinde, o kurala duygusal bir bağlılık hisseder.

Bu açıdan bakıldığında, Hammurabi Kanunları bireylerin sadece eylemlerini değil, duygusal düzenlerini de kontrol altına almıştır.

İlginçtir ki modern psikoterapide de insanlar genellikle içsel “yasalarını” yeniden yazmaya çalışırlar.

Demek ki Hammurabi’nin taşlara kazıdığı kanunlar, bugün hâlâ zihinlerimizde yankılanmaktadır.

Sosyal Psikoloji Perspektifi: Güç, Toplum ve Uyum

Sosyal psikoloji, bireyin davranışlarının toplumsal bağlamda nasıl şekillendiğini inceler.

Hammurabi Kanunları, bir kralın mutlak otoritesiyle hazırlanmış olsa da, temel amacı bireysel iradeyi değil, toplumsal uyumu sağlamaktır.

Toplum, birlikte yaşamanın bedeli olarak sınırlar belirler. Bu sınırlar, bireyi yalnızlıktan kurtarır ama aynı zamanda özgürlüğünü de kısıtlar. Otoriteye itaat ve normatif uyum, burada devreye girer. İnsan, ait olma ihtiyacı nedeniyle kurallara uyma eğilimindedir.

Hammurabi’nin yasaları, toplumsal kimliği güçlendirir. “Doğru” ve “yanlış” kavramlarını bireysel tercihten çıkarıp kolektif bir çerçeveye oturtur.

Bu da sosyal psikolojinin temel ilkesiyle örtüşür: İnsan davranışı bireysel bir seçim değil, sosyal bir öğrenme ürünüdür.

Hammurabi’nin Psikolojik Mirası

282 yasa maddesinin arkasında yatan temel düşünce, “davranışı yönlendirmek”tir.

Her yasa maddesi, insanın bilişsel, duygusal ve sosyal yönlerine hitap eder.

Bu nedenle Hammurabi Kanunları’nı sadece bir hukuk metni değil, insan doğasının erken dönem bir haritası olarak da görebiliriz.

Bugün hâlâ modern hukuk, eğitim ve terapi sistemlerinde “öngörülebilirlik”, “adil ceza”, “sorumluluk” gibi kavramların temeli, bu psikolojik ilkelerden beslenmektedir.

Hammurabi’nin yazıtları, sadece taşlara değil, insanın bilinçaltına da kazınmıştır.

Kendi İçsel Yasalarımız

Peki biz, kendi zihnimizde kaç tane “Hammurabi Yasası” taşıyoruz?

Kendimize nasıl davranmamız gerektiğini belirleyen içsel kurallarımız, gerçekten bize mi ait, yoksa toplumun bilinçaltından mı devralındı?

Bir hata yaptığımızda hissettiğimiz suçluluk, adaletin içimizdeki yankısı mıdır, yoksa otoritenin sesini içselleştirmemiz mi?

Hammurabi’nin taşlarına kazıdığı yasalar binlerce yıl sonra bile zihnimizin duvarlarında duruyor olabilir.

Belki de insanın en eski yasası şudur: Düzeni dışarıda değil, önce kendi içinde kur.

Sonuç: Kanunlardan Zihne Uzanan Bir Köprü

Hammurabi Kanunları kaç tane?

Cevap basit: 282.

Ama psikolojik olarak bu sayı, bir medeniyetin zihinsel yapısının ifadesidir.

Her bir madde, insanın korkusuna, merakına, öfkesine ve merhametine dokunur.

Adaletin taşlarda değil, zihinlerde başladığını hatırlatır.

Sonuçta insan, yalnızca yargılanan bir varlık değildir; aynı zamanda kendi kendini yargılayan tek varlıktır.

Ve belki de psikolojinin en derin sorusu hâlâ aynıdır: Yasayı kim yazıyor — biz mi, yoksa korkularımız mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
prop money