İçeriğe geç

Ilk gözlemevi nerede kuruldu Türkiye ?

İlk Gözlemevi Nerede Kuruldu Türkiye? Bilim, İktidar ve Toplumsal Düzen Üzerine Siyasal Bir Analiz

Bir siyaset bilimci için her kurum, yalnızca teknik bir işlev değil, aynı zamanda güç ilişkilerinin bir sahnesidir. Bilimsel gözlem, bilgi üretimi kadar, bu bilginin kim tarafından, hangi amaçla ve kimin adına kullanıldığını da sorgulatır.

Türkiye’de ilk gözlemevinin kuruluşu da bu bağlamda yalnızca bir bilimsel ilerleme hikâyesi değil, aynı zamanda iktidarın bilgi üzerindeki kontrolünü gösteren tarihsel bir dönüm noktasıdır.

Türkiye’nin ilk gözlemevi, 1577 yılında İstanbul’da Takiyüddin tarafından kurulan İstanbul Rasathanesidir. Ancak bu kurumun kısa ömürlü olması, bize yalnızca bilimin değil, siyasetin gökyüzüyle kurduğu ilişkiyi de anlatır. Bu yazıda gözlemevi kavramını bir “bilim merkezi” olmaktan çıkarıp, iktidar, ideoloji, kurumlar ve vatandaşlık perspektiflerinden yeniden okuyacağız.

Bilgi ve İktidar: Gözlemevinin Siyasi Anatomisi

Foucault’nun “bilgi iktidardır” önermesi, İstanbul Rasathanesi’nin hikâyesine tam anlamıyla uyar.

16. yüzyıl Osmanlısı’nda gökyüzü gözlemi, yalnızca bilimsel bir merak değil; yönetimin geleceği, savaş kararları, toplumsal düzen ve hatta kader inancı ile yakından ilişkiliydi.

Takiyüddin’in kurduğu gözlemevi, dönemin en ileri teknolojik araçlarıyla donatılmıştı. Ancak bu gözlem, siyasi otorite için tehlikeli hale geldi: Çünkü bilgi, kontrol edilemediğinde gücü tehdit eder.

Bir gözlemevi, evreni anlamaya çalışırken aynı zamanda dünyevi otoriteleri de sarsabilir.

Osmanlı’da gözlemevinin kısa sürede yıkılması, aslında bir “bilim düşmanlığı” değil; bilginin meşruiyetini kimin belirleyeceği sorusunun siyasal bir çatışmaya dönüşmesiydi.

Kurumlar ve İdeolojiler: Bilimin Politik Zemini

Modern siyaset bilimi açısından gözlemevleri, yalnızca bilimsel kurumlar değil, aynı zamanda ideolojik aygıtlar olarak da işlev görür.

Devletler, bilgiyi yöneterek vatandaşın dünyayı algılama biçimini şekillendirir.

Bir ülke, gökyüzünü gözlemlemek için bir rasathane kurduğunda aslında yalnızca yıldızları değil, toplumsal ufkunu da genişletir.

Cumhuriyet döneminde gözlemevlerinin yeniden açılması —özellikle Kandilli Rasathanesinin (1868, modernleşme sonrası yeniden yapılandırılması)— bilimin devlet ideolojisiyle nasıl iç içe geçtiğini gösterir.

Modernleşme, rasyonalite ve ilerleme ideali, yeni Türkiye’nin politik meşruiyetinin bir parçası haline gelmiştir.

Yani gözlemevi, gökyüzüne bakarken aslında ideolojik bir dünya görüşünü yansıtmaktadır:

Bilim, modern yurttaşlığın temeli, bilgi ise demokratikleşmenin aracıdır.

Erkek Stratejisi ve Kadın Katılımı: İktidarın Cinsiyetli Doğası

Siyaset bilimi, güç ilişkilerinin cinsiyet boyutunu görmezden gelmemelidir.

Erkeklerin tarih boyunca kurduğu gözlemevleri, çoğu zaman stratejik bilgi üretiminin merkezleri olmuştur: gökyüzünü ölçmek, zamanı hesaplamak, savaşları planlamak, ticaret yollarını belirlemek…

Bu, güç odaklı bir “erkek bakışı”dır.

Buna karşılık, kadınların bilgiyle kurduğu ilişki, tarihsel olarak daha çok demokratik katılım ve toplumsal etkileşim üzerinden şekillenmiştir.

Kadın araştırmacıların modern dönemde gözlemevlerinde yer almaya başlaması, bilginin yalnızca stratejik değil, kolektif ve katılımcı bir değer olduğunu göstermiştir.

Bugün bir gözlemevi, artık yalnızca gökyüzüne değil, toplumsal çeşitliliğe de ayna tutmaktadır.

Bu perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin ilk gözlemevinin yıkılışı bir yenilgi değil, uzun vadeli bir dönüşümün başlangıcı olarak okunabilir.

Bilim, erkek egemen güç anlayışından çıkarak demokratik katılımın ve ortak aklın bir parçası haline gelmiştir.

Vatandaşlık, Bilim ve Meşruiyet: Gözlemevinin Demokratik Yüzü

Bir siyaset bilimci için gözlemevi, yalnızca teleskopların olduğu bir bina değil, aynı zamanda kamusal aklın laboratuvarıdır.

Bir toplum, gökyüzüne bakarken aslında kendi sınırlarını sorgular.

Bilimsel bilgi, devletin ideolojik çerçevesine hapsedildiğinde “resmî doğrular” üretir; oysa demokratik toplumlarda bilgi, vatandaşın ortak malıdır.

Türkiye’de gözlemevlerinin yeniden açılması, bilimin kamusal meşruiyet kazandığı bir dönemi simgeler.

Artık gökyüzüne bakan yalnızca devlet değil, vatandaşın kendisidir.

Bu durum, siyasetin merkezini yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru dönüştürür: bilgi artık emredilen değil, paylaşılan bir güçtür.

Provokatif Bir Soru: Gözlemevleri mi Gözetleme Mekanları mı?

Bugün dijital çağda veriler, kameralar ve algoritmalar çağında yaşıyoruz.

Peki, modern “gözlemevleri” yalnızca bilimi mi izliyor, yoksa toplumu mu gözetliyor?

Bir zamanlar gökyüzü üzerine çalışan gözlemevleri, bugün veri ekonomisinin ve dijital gözetim sistemlerinin öncülleri haline mi geldi?

Bu sorular, bizi yeniden başa döndürüyor: Gözlem, bilgi üretmenin mi, yoksa iktidar kurmanın mı aracıdır?

İstanbul Rasathanesi’nden bugünün dijital ekonomilerine uzanan çizgide, Türkiye’nin ilk gözlemevi yalnızca bir bilimsel girişim değil, iktidarın bilgiyle kurduğu ilişkiyi simgeleyen bir aynadır.

Ve o aynada hâlâ şu soru yankılanmaktadır:

Bilgiyi gören kim, görmeyen kim, ve bu görme hakkını kim belirliyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
prop money